Yılmaz Vural Röportajı
Türk futbolun renkli siması Bursa'da sevilen isim ünlü teknik adam "Yılmaz VURAL" Röportajı
Yılmaz VURAL “Bursa ile özdeşleşmiş olmak büyük mutluluk”
Uğur ÇELİKKOL: Değerli Yılmaz Hocam yıllardır sizi takip eden biriyim. Birçok takımda görev yaptınız ama ben sizinle daha öncelikle Bursa’da ki günlerinizle ilgili konuşmak istiyorum. Bursa’ya 3 kez teknik adam olarak geldiniz..Sanırım Bursa’ya ilk kez 1989’da yılında geldiniz?
Yılmaz VURAL: Evet 89-90 sezonu 91-93 sezonu ve 99-2000 sezonlarında 3 kez Bursa’ya geldim.
Uğur ÇELİKKOL: Bursaspor için önemli bir isimsiniz…
Yılmaz Vural: Bursaspor’da benim için önemlidir…
Uğur ÇELİKKOL: Siz Bursa’da görev yaparken, ilk geldiğiniz sezon sizinle aramızda yani taraftar arasında müthiş bir bağ oluşmuştu. Maçtan sonra dakikalarca sizi tribünlere davet ederdik hatta siz içeri soyunma odasına gittiğiniz halde bazen tekrar sahaya gelir tribünleri selamlar, yumruk şov yapardınız, taraftarın gönlünü alırdınız. Sizinle son kez görüşüp karşılıklı tezahüratlardan sonra tribünler dağılırdı. O günleri hatırlıyor musunuz?
Yılmaz VURAL: O dönem Türkiye’de böyle bir diyalog, hiçbir takım taraftarı ile hocası arasında böyle bir iletişim yoktu. O dönem ben Bursaspor’a her geldiğimde takım 15-16. sıralardaydı. Hep ateş hattına yakındı ama bir sezon 5 .bitirdik , Türkiye kupası finali oynadık, bir Başbakanlık kupası kazandık, Antalyaspor ile bir yarı final oynadık hatta o maçta kazanan Uefa’ya gidiyordu. Bu ve buna benzer çok heyecanlı güzel günlerimiz geçti. O dönemin gazeteleri hala durur evde, “Türkiye’nin Milan’ı Bursaspor” manşetleri olan gazeteler.. Tabi sonra çok sıkıntılı günlerimizde oldu Bursa’da. Kulübün imkanları az, maddi durum sıkıntılı olduğu günlerde de görev yaptım. Herşeye rağmen mücadele ettik.
Uğur ÇELİKKOL: O dönemlerde unutamadığınız bir deplasman desem?
Yılmaz VURAL: Sevgili Uğur mesela Aydın deplasmanına 15 bin taraftarla gittiğimiz bir gün var ki sanırım onu halen herkes konuşuyordur. 7. hafta biz hala lideriz. Orada da 1-0 yendik. Dönüşte taraftarlar yollarda perişan oldular, tatsız şeyler yaşandı. Daha sonra İstanbul’a gittik Galatasaray’a maçın son dakikalarına 2-1 önde girdik sonra son 6 dakikada 3 gol yedik ve 4-2 mağlup olduk mesela bu da unutulmaz. Yani iyi futbol oynuyorduk, uzun zaman lider kaldık. Unutulmaz günler bunlar.
“BURSA’DA BANA GÖSTERİLEN ÖZVERİYİ HİÇ BİR ZAMAN UNUTAMAM”
Uğur ÇELİKKOL: Bursa deyince futbol anlamında aklınıza gelen ilk şey nedir?
Yılmaz VURAL: O zamanlar biz hep konuşurduk, tartışırdık neden Bursa şampiyon olmuyor neden 5. büyük olamıyor diye neyse ki o günleri artık gördük ve Bursaspor 2009-10 sezonu şampiyonu oldu. Ülkemizin potansiyeli, maddi gücü anlamında büyük takımlarla mücadele edebilecek şehirlerinden biri Bursa. Maalesef öyle günler yaşadı ki. 2.Lige düştü sonra tekrar çıktı ki kurulduğunda beri hiç küme düşmemiş bir takım . Daha sonra süper lig şampiyonluğunu yaşadı. Eski dönemlere dair benim çalıştığım oyuncular grubu aklıma hep gelir, hep hatırlarım o futbolcu arkadaşları. Mesela benim Bursa’ya 2.gelişimde yine İbrahim Yazıcı dönemi, takımın durumu kötü yine 15.sırada. Ben o dönem Almanya’da 6 ay pazartesi günleri teknik direktörlük kursuna gittim, Perşembe günleri döndüm. Cuma cumartesi son hazırlıklardan sonra maça çıktık. O günleri hiç unutamam. Bu şartlarda çalışmayı Bursaspor yönetimi kabul etti. Bende futbolcularımla konuştum onlara durumu anlattım, takım kaptanı Yalçın’dı o zaman. Allah rahmet eylesin Fatih Eser adında bir yardımcım vardı onu takımın başında bırakıyordum, program veriyordum ve o takım Türkiye 5.cisi oldu ve Türkiye kupası finali oynadı. Yani onu hiç unutmam. Takımın yönetimin ve taraftarın bu konuda gösterdiği özveriyi hiç unutamam. Beni hem takımın başında istediler hem de bu konuda bana yardımcı oldular, çünkü benim de o teknik direktörlük kursuna gitmem o işi bitirmem gerekiyordu. Neticede bu mahalle takımı değil Bursaspor’du. 4-5 gün takımın başında yoksunuz, ben altı ayda 45 kez Almanya’ta uçtum.
Uğur ÇELİKKOL: Köln’deydi galiba değil mi bu kurs?
Yılmaz VURAL: Evet Köln’deydi. Karşılıklı özveriyle o günleri geçirdik. Sevgili İbrahim Yazıcı’ya bunu anlattım, bu kursu yapmak zorundayım dedim, aslında o sene çalışmak istemiyordum. Ama onlar bu şartlar altına çalışmamı kabul ettiler ve o seneyi çok güzel bir şekilde bitirdik.
“İNSANLAR BENİ HALEN BURSASPOR’UN BİR PARÇASI OLARAK GÖRÜYOR”
Uğur ÇELİKKOL: Bursa’da unutamadığınız bir anı, bir olay desem aklınıza ilk gelen ne olur?
Yılmaz VURAL: Aklıma ilk gelen, kötü bir anı; Trabzonspor kupa finali olur. 10 maç ceza vermişlerdi bana o maçta da cezalıydım. Bursa’da 3-0 kazandık orada 5-1 kaybettik. Ömrüm boyunca unutamayacağım, çok üzüldüğüm bir maçtır o. Bundan başka aklıma güzelliklerde geliyor ki bir Fenerbahçe maçı geliyor mesela 2-0 mağlupken 3-2 kazandığımız. K.Erhan’ın golleriyle..maçları koyun bir kenara Bursa taraftarı aklıma geliyor halen daha ararlar sorarlar, görüştüklerimiz var. Yani Bursa ile özdeşleşmiş olmak çok güzel bir duygu. Ne zaman nereye gitsem halen daha insanlar beni Bursaspor’un bir parçası olarak görüyor. Bursaspor taraftarlar derneğini ilk kurduğumuzda ilk resmi üyelerinden birisi ben oldum. Burada kurduğumuz dostluklarımız, arkadaşlıklarımız halen daha devam ediyor. O dönem kurduğumuz ilişkiler hala devam ediyor.
Uğur ÇELİKKOL: Birlikte çalışmaktan zevk aldığınız yönetici kimdi desem?
Yılmaz VURAL: Genel olarak hepsiyle iyi geçindik, sorun yoktu. Şimdi isimleri çok hatırlayamayacağım. Orhan Özselek mesela Allah rahmet eylesin, İbrahim Yazıcı, Recep Günay ki o dönem taraftarlar derneği başkanıydı. Sonra ben geldiğimde o rüya yönetim dedikleri gelmişti ama ben ayrılmak zorunda kalmıştım. Bursa her zaman benim çok özveriyle hiç maddi olayı ön planda tutmadan çalıştığım yerlerden biri oldu ama hiç pişman olmadım.
Uğur ÇELİKKOL: Futbolcu anlamında unutamadığınız, ben yetiştirdim Bursa’ya kazandırdım diyebileceğiniz isim desem??
Yılmaz VURAL: Hakan Şükür’ü mesela size örnek verebilirim. O zaman Sakaryaspor’da basketbol takımında oynuyordu. Ben onu alıp Bursa’ya getirdiğimde İbrahim Yazıcı ile bayağı bir kapıştık çünkü o zaman 650 bin lira gibi büyük bir paraya geldi.17-18 yaşındaydı. Ben Hakan’ı Bursa’ya kazandırdım sonra Bursa’dan gittim sonra yeniden Bursa’ya döndüm. Bugün Hakan dünya çapında bir oyuncu. Bursaspor’un Baliç ile birlikte satıp para kazandığı iki oyuncudan biri diyebiliriz. Bursa’da futbolcu arkadaşlarla ben inanılmaz bir sevgi çerçevesinde çalıştım. Beyhan, Yalçın, Turhan, Taner , Ersel, Fethi, Palasz, Nejat Biyediç, Ali Nailler sonradan gelenler…üç dönem olunca çok oyuncuyla birlikte çalıştık. O dönem 3-4 tane futbolcuyu Ali Nail’i, Fethi’yi, Adnan’ı, A milli takıma veren tek Anadolu takımıydık. Çok güzel günler yaşadık Bursa’da.
“SARIYER’DE OĞLUMUN KAFASINI KOPARIYORLARDI”
Uğur ÇELİKKOL : Taraftar diyeceğim şimdi de size. Bursaspor taraftarı bazen çok eleştiriliyor bazen de şovlarıyla örnek gösteriliyor.
Yılmaz VURAL: Tribündeki agresif olaylar her yerde oluyor. Ben Bursa’dayken tribünlerde olan bazı küçük çocuklar şimdi taraftar lideri oldular. Sağolsunlar beni her zaman ararlar hatır sorarlar. O günlerden bugünlere taraftar ve Bursa tribünleri de çok değişti . O dönemki taraftarlar daha cefakardı, çünkü zor dönemde Bursaspor’u sürekli takip eden destek olan belli bir grup insandı onlar. Bursa’nın bende en ufak bir negatif hatırası yok . O günler geri dönüp düşününce aklıma bir negatif olay geliyor ki o da İstanbul Sarıyer’de yaşadığımız olaydır.
1989 yılı aralık ayında Sarıyer’i orada 2-1 yendiğimiz maçtan sonra benim 4 yaşındaki oğlumun kafasını koparıyorlardı. Başına 10 dikiş atıldı halen daha izleri vardır. Maç bittikten sonra bir televizyon programına gidiyordum bizim arabamıza saldırdılar, linç edeceklerdi neredeyse. Yani o olay bende kötü bir iz bırakmıştı. Sonrada ben Sarıyer’e antrenör oldum, orada bazı insanlar benimle aylarca konuşmadılar.
Uğur ÇELİKKOL: Bursa insanı için ne düşünüyorsunuz?
Yılmaz VURAL: Tribündeki agresif görüntünün tersine gayet mülayim, medeni fakat futbol seyircisi olduğu zamanlarda ise inanılmaz tutkulu destek veren, olumsuzlukları hazmedemeyen, başarısızlığı kabul edemeyen bir yapısı vardır.
Neyse ki ben Bursa’da olduğum üç dönemde de başarılı olduğum için bir sorun yaşamadım.
Benim Bursa ile bağlantım halen daha kopmadı. Tanıdığım görüştüğüm bir çok isim var. Bursa’da yatırımlarım var. Hem dost olarak hemde sportif anlamda paylaşımlarımız olan arkadaşlarım var.
“BURSA’DA ŞİMDİ ÇALIŞMAK ÇOK DAHA KEYİFLİ OLURDU”
Uğur ÇELİKKOL: Bursaspor’dan size yine bir teklif gelse kabul edermisiniz?
Yılmaz VURAL: Bursa bana ne zaman teklif ettiyse hiç bir zaman hayır demedim. Ustelik çok zor dönemlerde geldim. Artık Bursaspor’da çok şey değişti, imkanlar arttı. Bu şartlarda Bursa’da çalışmak eskisinden çok daha keyifli olurdu.
Uğur ÇELİKKOL: Bursaspor 2009-2010 sezonu şampiyonu oldu, Trabzon’dan sonra Anadolu takımlarından başka biri kupayı müzesine götürdü. Tekrar şampiyon olabilir mi?
Yılmaz VURAL: Bu sene bakıyoruz Beşiktaş Galatasaray kötü durumda sürekli mağlup oluyorlar, Trabzon ve Fenerbahçe’nin ne yapacağı belli değil. Yani Bursa bu sene yine şampiyonluğun adaylarından…ama ikinci üçüncü bitirmekte başarıdır.
Uğur ÇELİKKOL: Şampiyonlar liginde neden başarılı olamadı?
Yılmaz VURAL: Hangi Türk takımı başarılı olabildi ki? Bursa olsun. Takımlar arasında o kadar büyük maddi ve yetenek anlamında fark var ki. Bursa şampiyonlar ligine başlarken de kendine büyük hedef koymadı. Yönetim oradan gelecek parayı düşündü, riske çok girmedi. Para harcayıp başarılı olup harcadığının iki katını geri alabilirdi ama Bursaspor Kulübü de yıllardır borçlu yaşamaktan yoruldu. Belki onu hesap ettiler.Bahane ile stadyum güzelleşti bakın.. Kolay değil.
Uğur ÇELİKKOL: Yılmaz Hocam sizin bir demecinizde şartlar ne olursa olsun Kasımpaşa’yı bırakmayacağım sonuna kadar birlikteyiz. Düşersekte beraber düşeceğiz, çıkarsak ta beraber demiştiniz.
Yılmaz VURAL: Doğrudur, evet. Öte yandan ligin başında bir sürü Süper Lig takımından da teklif aldım ama gitmeyi düşünmedim, düşünmem de. Bana karşı bu kadar iyi niyetli davranan insanlara karşı bunu yapamam. Ancak beni onlar gönderirlerse veya karşılıklı oturup konuşursak olur o iş. Düşersek de beraber düşeceğiz, çıkarsak da beraber çıkacağız. Yönetimle, futbolcuyla, taraftarla, çalışanla herkesle aramız çok iyi, bir yere gitme düşüncemiz de yok.. Daha lig bitmedi ve bırakmadık.
Uğur ÇELİKKOL:Kasımpaşa’da mutlusunuz sanırım,
Yılmaz VURAL: Evet burada mutluyum.. Kasımpaşa farklı bir camia. Bir aile ortamı var. Burası neticelerin sarstığı bir takım, camia değil. Neyin ne olduğunu iyi gören, düşünen bir taraftara ve yönetime sahip. Taraftarla, yönetimle, oyuncularla aram iyi. Kasımpaşa olarak düşme hattındayız, normalde böyle durumda oyuncular sizi suçlar. Benim oyuncularım bu yola başvurmuyor. Benim suçlanacak bir şeyim olmadığımın onlar da farkında.
“MİLLİ TAKIMI OĞUZ ÇETİN SEÇİYORSA ORADA YANLIŞ BİR ŞEYLER VAR DEMEKTİR”
Uğur ÇELİKKOL: Ülkemizde oynanan futbolu nasıl buluyorsunuz? Bunun Milli takıma yansıması nasıl sizce? Bursaspor taraftarları mesela Milli takıma Bursasporlu oyuncu çağrılmamasından dolayı çok kızgınlar.
Yılmaz VURAL: Bence ligde hiçbir takım futbol oynamıyor. Oynama mantığıyla değil, bozma mantığıyla oynuyorlar. Herkes vuruyor, herkes tekme atıyor. Biz de takımımızı tam aksi şekilde oynatmaya çalışıyoruz yani Türkiye’de “futbol oynamaya” çalışıyoruz. Futbolda kapalı oynamak diye bir şey yok. Ben defansın ileride kurulacağına inanıyorum, çünkü topu kaparsanız kaleye de yakın durumda olursunuz. Maalesef Türkiye’de bu anlayış yok.
Milli takım ise bambaşka bir konu. Hiddink’e ödenen para 8,5 milyon euro. 3,5 milyon euroyu federasyon veriyor, gerisini de sponsorlar karşılıyor, aslında o da federasyonun parası.. Hadi parayı geçelim. Geçerli olan neyse o ödenecektir. Ama hangi mantık bunu yapıyor? Bir milli takım hocası yeri geldiğinde; Türk futbolunu, antrenörünü, futbolcusunu, federasyonunu yönlendirebilmeli. Tabi bunu yapabilmesi için, ülkeyi,ülke futbolunu tanıması lazım. Gelip idmana çıkacak yılda 4-5 maç izleyecek diye mi 8,5 milyon euro ödenecek? Çok büyük para! İnanılmaz. Milli takım antrenörünün esas görevi en formda oyuncuları bulmak, taktiğine - rakibe göre oyuncu seçmektir. Geniş bir portföy önünde yer alıyor. Ama milli takımı, yardımcısı Oğuz Çetin seçiyorsa, orada yanlış bir şeyler var demektir.
“MİLLİ TAKIMDA PİONTEK’LE ÇALIŞMAYI KABUL ETMEDİM”
Uğur ÇELİKKOL: Siz hep milli takımın başına yerli bir teknik adam gelmesi gerektiğini söylüyorsunuz? Hatta 1989 yılında size Milli takım hocalığı teklifi gelmişti ama olmamıştı galiba?
Yılmaz VURAL: Şimdi Uğur durum şöyle; Her teknik adam kendi bildiği kültürde rahattır. Milli takım antrenörünün, o ülkenin her şeyini bilmesi gerekir.Ülke insanını, psikolojisini, sosyolojisini, ekonomisini, coğrafyasını, esprisini, edebiyatını geleneğini göreneğini kısaca her şeyini bilmesi gerekir. Çünkü yeri gelecek belki sosyal olaylarıyla, belki de tarihiyle takımını motive edecek. Yabancı antrenör bunu nasıl bilecek? Nasıl uyum sağlayacak? Bence Türkiye’nin uluslararası bazdaki sorunu Türk teknik direktör sorunu değil, kendi futbol sisteminin sorunu. Mesela Bursaspor’un Şampiyonlar Ligi’ndeki Manchester United maçını izledim. Kızmayın ama Türkiye şampiyonuyla sahada kedi-fare gibi oynadılar. Bu ülke vatandaşı, olduğumuz için bu bizi üzer. Ülkemizdeki futbol sisteminin yetersizliğinin bir neticesidir bu. Yoksa bakıyorsunuz, onun da gözü var benim de var. Daha uzmanlaşmış insanlarla çalışan, daha sistematik ve profesyonel çalışmalar yapan bir ülkenin takımıyla, bunları yapamayan bir ülkenin arasındaki farktır bu Tv’den görünen. Burada antrenör kendine göre bir takım yaratıyor, bir şeyler yapmaya çalışıyor ama 3-4 tane kötü netice alınca hemen gönderiliyor. Gelin de bu ülke futbolunu geliştirin, nasıl yapacaksınız? Böyle bir ülkede nasıl bir sistemi, hangi sistemi uygulayabilirsiniz ki?
Ben, Şenes Erzik döneminde 1989 yılında milli takımdan resmi teklif almıştım. Piontek gelmeden önceydi, kendisinin yardımcı antrenörlüğü teklif edildi ancak kabul etmedim. Benim arkamdan Fatih Terim o görevi kabul etti. Daha sonralarda da o veya bu şekilde gündeme geldi milli takım ama olmadı.. Neden kabul etmediniz diye soracak olursan; ben prensip sahibi bir insanım, sürekli yabancı antrenöre karşı olan biriyken, yabancı antrenörle çalışmayı nasıl kabul edebilirdim? Kabul etseydim insanlar bana ‘Bak hani eleştiriyordun, şimdi ne oldu ’ diye sorardı.. Bana vaat edilen sözler güzeldi ama ben teşekkür ettim ve kabul etmedim. Sonrada bizi hiç arayan soran olmadı. Mesela Mesut Özil örneği var şimdi insanlar onun için ‘süper topçuyu elimizden kaçırdık’ diye konuşuyorlar. O dönem belki de onu Türk diye kaybettik, şimdi de sahip çıkmaya çalışıyoruz. Biz böyleyiz, kaybettikten sonra değerini anlarız. Kendi ülke vatandaşına bu kadar hain, kendi ülke vatandaşını bu kadar hiçe sayan başka bir ülke yoktur.
Uğur ÇELİKKOL: Birçok kez İstanbul takımlarıyla adınız anılmasına rağmen hiç Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş’ı çalıştırmadınız sizce neden?
Yılmaz VURAL: Türkiye’de gücü elinde tutan bazı insanlar var onları rahatsız eden şeyler söylüyorum. Bu söylediklerimin onları rahatsız ettiği bir ortamda neden benim gibi bir insanı bir yere getirip takımın başına koysunlar ki? Ben 30 seneden beri anlatıyorum, kimse anlamıyor. Size bir anımı anlatayım. Geçen sene Fenerbahçe ile bir maç yaptık, 3-1 kazandık. İspanyol kanalı Güiza’dan dolayı maçı canlı yayınlamış. İspanyol spiker maç boyunca benim için; “Bu hoca bir taktik dehası, maçı taktikle kazandı, bravo.. vs. diye methetmiş. Sonra bizim gazeteci arkadaşlardan birinden bir soru geldi; “İspanyol yorumcu sizi inanılmaz şekilde övdü , ne diyeceksiniz?” dedi. Ben de; ‘adamlar beni 90 dakikada anladı, siz 30 seneden beri anlamadınız, aradaki fark bu’ dedim. Anlamak isterse birileri sizi anlıyor. Anlatabiliyor muyum?
“TÜRKİYE’DE Kİ FUTBOLCULARIN ENTELLEKTÜEL YANI YOK”
Uğur ÇELİKKOL: Antrenörlük yaparken en çok zorlandığınız konu nedir?
Yılmaz VURAL: Oyuncuların kültür seviyesi diyebilirim. Bizim oyuncularımızın hiçbirinin entellektüel bir yanı yok. Akşam lisesinden mezun olmuşlar geliyorlar, bilgiler eksik. 15 dakika teori dersi yapıyorum sıkılıyor oyuncu.Neden? Dinlemeyi bilmiyor ki, öğrenmemiş. Ne yapacaksın bu adama. Futbol zeka oyunu. Taktiği anlatıyorsun anlamıyor. Sonra sen bu adamlardan Milli takımda nasıl başarı beklersin?
Uğur ÇELİKKOL: Almanya’da ki eğitiminiz sırasında öğrendiğiniz en önemli şey neydi? Bunu Türkiye’de uygulayabildiniz mi?:
Yılmaz VURAL: Eğitimim sırasında bize öğretilen en önemli şey şuydu; teknik direktörle takım arasında bir karakter alışverişi olması lazım. O kazanma hırsını alacak, antrenör de oyuncunun karakterine adapte olacak. Ancak bu şekilde iyi bir uyum sağlanır. Futbol bir oyun. Kenardan takıma vereceğiniz destek önemli. Oradaki elektriği vermek adına kenarda bazı şeyler yapmak zorundasınız. Bazı insanlar diyor ki Yılmaz hoca saha kenarında kendini kaybetti, şov yaptı. Ben hiçbir zaman kendimi kaybetmiyorum. Dışarıdan böyle görünüyor olabilir.
“FUTBOLDA ŞOV OLMALI”
Uğur ÇELİKKOL: Hocam tam bu noktada sormak isterim, futbolda şov ne kadar olmalı sizin için çok duyuyoruz gazetelerde az önce değindiğiniz gibi Yılmaz hoca şov yaptı diyorlar, yazıyorlar.
Yılmaz VURAL: Şov, gösteri demek. Futbolda da şov olmalı. Futbol yüzbinlerce insana hitap ediyor, insanlar izlerken sahayı değil, her şeyi takip ediyor. Futbol bir şovsa, antrenörün de bazen şovmen olması, tiyatrocu olması, oynaması lazım. Çünkü orası bir sahne ve insanlar oraya bir şeyleri izlemeye geliyor.. Şovmenlik de herkesin yapabileceği, becerebileceği bir şey değil.Yakışması lazım yaparken.
Az önceki konuya devam etmek istiyorum. Ben Süper Lig’de top koşturmadım. 50 kez milli olmadım. Ama 2 tane akademi bitirdim, kendimi çok iyi geliştirdim. Türkiye’de futbolla ilgili 2 tane üniversite bitiren kaç kişi vardır bilmiyorum. Bırakın Türkiye’yi dünya için sormak lazım bunu? Ben kendime inanıyorum, ve bu işte de iyiyim. Futbol camiasında bu pazarın içine benim gibi girip bu şartlar altında bu kadar fazla kalabilmiş insan çok nadirdir. Ben Türkiye birinci liginde 86 senesinden beri bilfiil varım. Hiçbir işte bir insan bu kadar uzun sene istikrarlı-yukarıda kalamaz, örneği yoktur. Türkiye’deki bu sistem beni bitiremedi. Öyle veya böyle yaptıklarımla bir noktaya geldiğime inanıyorum.
Uğur ÇELİKKOL: Futbol aile hayatınızı nasıl etkiledi?
Yılmaz VURAL: Valla futbol çoğu zaman benim için ailemden bile önce gelen br şey oldu. Yeri geldi çocuklarımızı, eşimizi ihmal ettik. Her şeyden ön planda geldi bizim için. Buna değer miydi derseniz; değerdi. Öte yandan içimde hep bir burukluktur aile. Ben aileme karşı galiba hiçbir zaman doğru bir baba – eş olamadım. Ailem hep bir özlemim, hep bir burukluğumdur. Eksik bir tarafımdır benim o.Futbol aşkı yüzünden hiçbir zaman gerçek bir baba gerçek bir koca olamadım maalesef.
Uğur ÇELİKKOL: Hocam bu uzun ve keyifli röportaj için teşekkür ederiz, başarılar diliyoruz, yolunuz açık olsun.
Yılmaz VURAL: Bende çok teşekkür ederim, başarılar dilerim.
Röportaj&Bant çözümleme : Uğur ÇELİKKOL
Yer: Marigold otel, Çekirge
Tarih: 12.12.2010
www.bursaspor.net
Bu röportaj 22987 sefer okunmuştur. |