Bir futbolsever olarak son yıllarda oynanan futboldan aldığım zevk giderek azalıyor. Bu yalnızca Türk futbolu için geçerli değil. Dünya futbolunda topyekûn bir geriye gidiş söz konusu. Bunu söylerken, oynanan futbolun kalitesizliğinden de söz etmiyorum. Tamamen güce dayalı ve savunmayı öne çıkaran futbol anlayışı futbolun sonunu hazırlıyor. Güce dayalı bu savunma anlayışı giderek futbol estetiğine onulmaz yaralar açmaya devam ediyor.
“Gol yemeyelim de nasıl olsa bir tane atar, üstüne yatarız” düşüncesi futbolun seyir zevkini öldürüyor. Futbol heyecanını yok ediyor. Bunun sonucu olarak, statlarda seyirci azalması olanca hızıyla devam ediyor. Ceza gereği seyircisiz oynanan maçlardan da gözlediğimiz gibi: Futboldan seyirciyi çekerseniz, geriye pek de bir şey kalmıyor. Hatta hiçbir şey kalmıyor da diyebiliriz. Futbol yoksa, gol yoksa seyirciyi statlara nasıl çekeceksiniz? Sorun bu noktada düğümlenip kalıyor.
Bu seyircisizliğin nedenlerini son yıllarda statlarda yaşanan kavgalara, küfürlere, çatışmalara da bağlamak mümkündür. Ama bu tek başına bu olayı açıklamaya yeterli değil. Önemli ama yeterli değil.
Son yıllarda liglerimizde seyircisiz takımların git gide çoğalarak çeşitli başarılar elde etmeleri de bir tesadüf değil. Sahalarındaki maçlarda hiçbir olay çıkmayan, birkaç yüz kişiye oynayan futbol takımları giderek daha başarılı olmaya başladılar. Seyircisiz ve heyecansız oynamaya alışan bu takımların sayısı gün geçtikçe daha da artıyor.
Günümüz futboluna yön verenler, bu gerçekleri iyi irdeleyip futboldaki gol sorununa ivedilikle bir çözüm üretmek zorundalar. Yoksa saatli bomba işlemeye başladı. Kısa bir süre sonra futbol seyircisinden ve kendisinden çok şey yitirecek.
Öncelikle, teknik adamların kendilerini koruma refleksiyle geliştirdikleri ve sonunda toptancı bir futbol anlayışına dönüşen bu savunma futbolu anlayışından bir an önce vazgeçilmelidir. Ve bunu yapmak, yapabilmek de o kadar zor bir şey değildir. Savunma futbolu ve hücumu da düşünen futbol anlayışı aslında birbirine yabancı kavramlar da değildir. Savunma futbolu ekolünün içinden çıkan bir teknik adam, çok da güzel ve heyecan verici bir futbol oynatabilir.
Bu yazıyı okuyanlar çok soyut kavramlarla bir yazı yazdığımı düşünmesinler. Savunma futbolu ekolü temsilcisine Raşit Çetiner dersek; O ekolden çıkarak seyircilere heyecan veren bir futbol oynatan kişi de Engin İpekoğlu’nun ta kendisidir.
Bu sezon pek çok maçı stadyumda ve televizyonda izledim. Galatasaray, Manisaspor, Antalyaspor, Sakaryaspor, son birkaç aydır da Bursaspor ve Fenerbahçe gibi takımların maçlarını izlemekten keyif aldım. Türkiye Liglerinde ve son Dünya Kupasında savunmaya dayalı oyunları izlemek bana sıkıntıdan başka hiçbir şey vermedi.
Söyler misiniz, sıkılmak için niye futbol seyredeyim?
Son beş haftadır ligde çok farklı bir Bursaspor izliyoruz. Bu hafta Trabzonspor maçını büyük heyecan ve zevkle seyrettik. Peş peşe gelen iki gol keyfimize keyif kattı. İkinci yarının hemen başında gelen gol heyecanımız katladı. Maçın bitimine kadar dakikaları saydık desem yalan söylememiş olurum. Engin İpekoğlu, bu ikinci yarı sendromuna çare üretmek durumunda.
Daha ligin başında iken saptanan yirmi puan hedefini düşük bularak demiştim ki: Bursaspor umulandan daha başarılı olacaktır. Şimdi de diyorum ki: Hedef yükseltmenin tam zamanıdır.
İşte Ali Sami Yen, işte Galatasaray. Bundan daha iyi hedef mi olur?
Tonguç AKKUŞ
Ankara, 4 Aralık 2006