PFDK Beşiktaş’ın sahasını Bursaspor maçındaki kötü tezahüratlardan ötürü bir maç kapatmış. Vay be! Bak sen şu işe… Hep demez miydik, iyiler her zaman kazanır diye… Bak sonunda oldu. Maç boyu hiçbir sınır tanımadan küfür eden Beşiktaş’ın “örnek” seyircisi cezalandırılmış… Çarşı farkı da burada ortaya çıkıyor. Herkes küfür edebilir. Küfür eden anında cezalandırılır. Çarşı ise zamanı geldiğinde. Yazık ama çok yazık. Türk Futbolunu yönetenler ve yönlendirenler utansın.
Maç ne zaman oynanmış? 24 Kasım 2006… Ceza ne zaman verilmiş? 19 Aralık 2006… Maçın oynandığı tarih ile cezanın verildiği tarih arasında neredeyse bir ay var. Demek ki Dolmabahçe’den PFDK’ya sesler bir ayda ulaşıyor. Madem o maçta küfür edildi ve Beşiktaş cezayı hak etti (ki bunları biz o günlerde hep dile getirmiştik.) cezanın verilmesi niye bu kadar gecikti? Maç boyunca edilen küfürleri televizyonlardan bile duyabilmek mümkünken, PFDK niye bu kadar geç işitti?
Cezanın gecikmesi kasıtlı mıdır? Değil midir? Bunun takdiri Türk futbol kamuoyunundur. Verilen, verilmeyen, geciktirilen kararlar ve cezalar bir futbolsever (aslında sporsever demeliydim) olarak beni rahatsız etmektedir. Ceza zamanında verilseydi Beşiktaş, Kayseri maçını seyircisiz oynayacaktı. BJK bu maçı ite kaka 2–1 kazandı. Maç seyircisiz olsa belki de üç puandan mahrum kalacaktı. Ceza geciktirildi ve Beşiktaş şimdi kupa maçını seyircisiz oynayacak… Yaşasın Adalet!
Aslını ararsanız, konu yalnızca bir Beşiktaş konusu değildir. Her ne kadar bugünlerini sevmesek de Beşiktaş önemli bir camiadır. Geçmişi ile başarıları ile başarısızlıkları ile Beşiktaş Türk futbolunda bir olgudur. Ama önemli olmak “ayrıcalıklı” bir yer edinmek anlamına gelmemelidir. Bu yazılanlar, İstanbul’un üç ayrıcalıklı takımı için de geçerlidir. Bugünkü konumuz Beşiktaş’tır. Ama yarınki konumuz Fenerbahçe veya Galatasaray olacaktır. Üzerinde yürüdüğümüz yol, bizi doğru yere götürecek yol değildir. Su testisi suyolunda kırılmaktadır ve daha da kırılacaktır.
Türkiye Futbol Ligleri bir an önce bir “eşitler birliği” haline dönüştürülmelidir. George Orwell yıllar önce yazdığı unutulmaz romanı (özgün adı “Animal Farm”) “Hayvan Çiftliği”’inde toplumsal yapıları eleştirirken der ki: “Bütün hayvanlar eşittir. Ama bazı domuzlar daha eşittir”. İnsanın olduğu, bir örgütlenmenin olduğu her oluşumda, egemen bir sınıf yaratma çabası görülür. Ama bu kadarı artık çok fazla… Bizler, bu eşitler birliğinde “daha eşitler” yaratma çabasının Türk Futbolunu yok etme çabasına dönüştüğünü görmezden gelmemeliyiz. Ne adına yapılırsa yapılsın, ayrıcalıklı takımlar yaratma ve yaşatma olgusu bir an önce tarihin karanlıklarına gömülmelidir. Yoksa futbolumuz tarihin karanlıklarına gömülmek üzeredir.
Bunu da öncelikle Türk Futbolunu yöneten ve yönlendirenler umursamalıdır. Geç olmadan ve bir an önce…
Tonguç AKKUŞ
Ankara, 20 Aralık 2006