Neymiş efendim? Öyle hemen UEFA’dan, Şampiyonlar Ligi’nden söz edilmezmiş. Futbolcuların ayakları titrermiş. Sahada kilitlenir kalırlarmış. Daha Süper Lig’e yeni çıkmışız (Yazık Süper Lig de geçirdiğimiz kırk yıla) Bu takımla ne UEFA olurmuş ne de şampiyonluk! Hocaya ve futbolculara böyle baskı yaparsak hiç olmazmış. Futbolcular baskıyı hissedince ayakları birbirine dolanıyormuş. Futbolcular ne kadar rahat olurlarsa, o kadar başarılı olurlarmış.
Sevgili Engin Hocamıza göre de basın ve taraftar bazı şeylerin çabuk olmasını istiyormuş. Yanlışlık o noktadaymış. Önce Kırk puan toplanacakmış. Sonrasına bakacaklarmış.
Baylar, Bayanlar: Nasıl bir ligin oynandığının farkında bile değilsiniz. Trabzonspor’un otuz dokuz puanlı(İki puanlı Lig, toplam otuz maç) şampiyonluğundan bu yana, böyle bir fırsat henüz ele geçmedi. Fırsatın büyüklüğünü nasıl olur da anlayamazsınız? Sürekli küçük hesapların parçası olup idare etmekten, büyük düşünemez hale gelmişiz. Asıl buna üzülüyorum. (Hemen meraklısı için de ekleyeyim. Lig iki puanlı olsaydı: Şu an Fenerbahçe otuz iki, Beşiktaş yirmi sekiz, Bursaspor yirmi dört puanlı olacaktı.)
İsteyenle hemen deneyebiliriz: Hiç tanımadığımız bir yerde bir mahalleye gidelim. Orada yaşayan çocuklardan takım kurup, taştan yaptığımız kalelere bir futbol maçı oynatalım: Oracıkta top oynayan çocuklarda, anında bir amaç oluşacaktır: Maçı kazanmak. İşin doğası budur çünkü. Futbol kazanmak üzerine kurulmuş bir oyundur. Kazanmak için gol atmak gerekir. Gol atmak için de kazanma arzunuzun olması gerekir.
İşte sorun bu noktada: Çocukların bile bildiği ve uyguladığı bir doğru, nasıl oluyor da profesyonellerin ayaklarını bağlıyor. Bu kadar mı küçüldük? Bu kadar mı hedefsiz kaldık?
“Düşmeyelim yeter!” anlayışının bizi getirdiği yeri görebiliyor musunuz? Ayağımıza kadar gelen fırsatı bile göremez durumdayız. Dediğimiz nedir? “Bu ligi ikinci veya üçüncü bitirebilmek için çok büyük şansa sahibiz”. Şampiyonluğun henüz sözü bile edilmedi. “Rakiplerin durumu berbat. Bunu bir şansa dönüştürmek bizim elimizde” dedik. Teknik yönetim ve futbolcular baskı altında kaldı. Hayretler içerisindeyim.
Bir mesleğiniz, bir işiniz var. Bu işinizde başarılı olmak için önünüzde yeni ufuklar açılıyor. Ve siz dönüp diyorsunuz ki: Bu fırsat benim üzerimde baskı oluşturuyor. Ben evkaftaki memuriyetimde devam etmek istiyorum. Neyime benim başarılı olmak?
Ayıp oluyor beyler! Hatırı sayılır paralar aldığınız bir iş yapıyorsunuz. Küçük kalmak için bunca çabalamanızı anlamakta güçlük çekiyorum. Büyük olmanız için rakipler tepsi içinde fırsatlar sunuyor. Siz bunları elinizin tersi ile itiyorsunuz. Laf, elin tersine gelmişken: Gün gelir birileri de sizi elinin tersi ile itiverir. Aklınızı başınıza alın. İşinizin gereklerini yerine getirin. Yoksa siz UEFA ayarında, Şampiyonlar Ligi ayarında bir takımda olmanın ne demek olduğunu bilmiyor musunuz? Neler kazanacağınızın farkında değil misiniz?
Bunca eleştirim, Bursa’da oynanan maçın berabere bitirilmesine değil, amaçsızlığa, isteksizliğedir. Bir futbolseverin maç izlerken, hem de tuttuğu takımın maçını izlerken, canının sıkılması ne demektir bilir misiniz? Ekran başında maçı izlemeye çalışırken sıkıntıdan patladım. Devre arasında bir arkadaşımla telefonda konuşurken, “bu maç iki gün iki gece oynansa gol olmaz” dedim. Çünkü sahaya çıkanların ve takımı sahaya çıkaranların amacı bu maçı kazanmak değildi. “Yenilmeyelim yeter!” diyorlardı. Yenilmediler! Hayrını görsünler! Ancak şunu da iyi hesaplasınlar: Üç puanlı ligde üç beraberlik, iki yenilgi anlamına gelir. Bir sporsever olarak, tuttuğum takım üç maçı berabere bitireceğine iki maçta yenilsin daha iyi, diye düşünüyorum. Puan olarak aynı seviyeyi yakalarsın.
Bir futbol takımı rakip kim olursa olsun sahaya kazanmak için çıkmalıdır. Atak mı oynarsınız, kontratak mı, orta sahayı mı kontrol edersiniz yoksa defansı mı? O sizin bileceğiniz şey. Ama amacınız maçı kazanmak olmalıdır. Sahaya kaybetmek için çıkarsanız zaten kaybedersiniz. Ama amacınızın maçı kazanmak olmadığı hiçbir maçı kazanamazsınız. İşte en önemli nokta budur. Kazanmak istiyorsanız, sahaya kazanmak için çıkmalısınız.
“Yenilmeyelim yeter!”, “Düşmeyelim yeter!”, “Kırk Puan alalım Yeter”…
Bursaspor böyle mi büyük takım olacak?
Tonguç AKKUŞ
5 Mart 2007