Sporu futbol ile özdeşleştiren, özdeşleştirmenin ötesinde diğer sporları yok sayan anlayış, Pekin Olimpiyatları ile birlikte başarısızlığın doruklarına çıktı. Herkes bu konuda hemfikir. Herkes hezimet boyutunda bir başarısızlık yaşandığını kabul ediyor. Nedenleri konusunda herkesin de söyleyebileceği bir takım düşünceleri mutlaka vardır. Bu şikayetleri dinleyecek olursak; üç aşağı beş yukarı herkesin benzer şeyler söyleyeceği de zaten çok açık. En azından benim çevremdeki herkes, devletin spor politikalarındaki yanlışlıktan, spor alt yapı ve eğitimlerinin yetersizliğinden yakınıyor. Yetmiş milyonluk bir ülkenin olimpiyatlara altmış sekiz sporcu ile gitmesi eleştiriliyor. Bu sayının çok daha yukarılarda olmasının gerektiği her yerde söyleniyor. Olimpiyatlardan alınabilecek on - onbeş madalyanın Türkiye gibi bir ülke için çok az olduğu her köşe başında belirtiliyor.
Gelin bu konulara da başka bir gözle bakalım.
- Bir ülkede insanların spor yapmalarının sağlanmasında en önemli görev kimindir?
- Yerel yönetimlerin.
- Yerel yönetimler son on yılda bu ülkede spor adına ne yapmaktadırlar?
- Futbol kulüpleri kurup onları futbol liglerinde oynatmaktadırlar?!!
Şimdi bakın: Bu ülkenin iki büyük kentinin belediyelerinin futbol takımları süper ligde oynuyor. Onlarca belediye takımı da diğer liglerde. İlçede spor salonu yok. Belediye takımı üçüncü ligde oynuyor. İlde veya ilçede gençlerin spor yapma olanağına kavuşacağı spor salonları, koşu pistleri, yüzme havuzları yok, varsa da sayıları yetersiz, belediyelerin liglerde oynayan futbol takımları var. İstanbul ve Ankara için basitçe bir hesap yapacak olursak; söz gelimi yıllık 10 Milyon Amerikan Doları bu takımların birinin harcamaları için bile az gelir. Öte yandan bir belediye 10 Milyon Dolar ile her yıl (ama her yıl) en az on tane semt spor salonu, en az on tane koşu ve yürüyüş pisti ve birkaç tane de yüzme havuzu yapabilir. Belediyeler bu işi en az on yıldır sürdürdüklerine göre: Futbol takımları yerine spor tesislerine yatırım yapılsaydı, iki büyük kentin her yanından spor tesisleri fışkırıyor olabilirdi. Bu da olimpik sporcuların yetişmesi açısından bulunmaz bir ortam yaratabilirdi.
Ülke olarak 28 olimpik spor branşının on ikisine katılıyoruz. Daha başlangıçta sporun %60’ında yokuz yani... Katılabildiğimiz 12 branşın dokuzunda da madalya alma şansımız yok. Bu durum bile Türk sporunun ne kadar acınacak halde olduğunu göstermiyor mu? Bu bile ülkede spor politikalarının olmadığını, olan politikaların da yanlış olduğunu göstermiyor mu? Bundan utanmazsak utanmak denen şeyi nasıl tanımlayacağız?
Gelelim gerçeklerin diğer yüzüne: Herkes devletten, belediyeden, siyasetçiden yakınıyor. Onların yanlış yaptıklarını öne sürüyor. Bunu söylerken de doğru söylüyorlar. Yerden göğe kadar haklılar. Tamam politikalar yanlış. Belediyeler yanlış yapıyor. Ülkenin siyasetçileri spora hiç ilgi göstermiyor Ama bu eleştirileri yapanlara da şu soruyu sormadan geçemeyeceğim: Futbol ve basketbol ve biraz da voleybol dışında herhangi bir spor branşında seyrettiğiniz en son karşılaşma hangisi idi? Televizyonda veya canlı olarak hiç farketmez. İçinizde eskrim seyreden var mı? Ya da atletizm? Veya atıcılık? Tenis?
Bakınız bu spor dallarından bir kaç tanesinin Dünya ve Avrupa Şampiyonaları ülkemizde yapıldı. Hiç haberi olan var mı? İlgi duyan? Gidip izleyen? Ya da televizyonda izleyen? Varsa yoksa futbol değil mi? Sonra biraz da basketbol, birazcık da voleybol. Laf aramızda Pekin Olimpiyatlarını izlemeye çalışıyorum. Futbol, basketbol ve voleybol takımlarımız da orada değil biliyor musunuz?
Komik değil mi?
Tonguç AKKUŞ
Ankara, 14 Ağustos 2008