Yeni bir futbol sezonuna daha “merhaba” demenin heyecanı içinde, tuttuğumuz takımdan beklentilerimizi belirlemeye çalışıyoruz. Beklentilerimizi belirlemeye çalıştığımız konuya karşı hiç objektif olamıyoruz. Bu aslında çok doğal. Çünkü konunun içinde ve Bursaspor’un tarafındayız. Her sezon öncesi olduğu gibi heyecanlı açıklamalar, beklentileri yükselten demeçler havada uçuşuyor. Bir yanımız ilk beş haftada on beş puan alabilmenin heyecanını yaşarken, diğer tarafımız bunun ham hayal olduğunu düşünüyor. Kendi kendimize bir paranoya yaratıyoruz. Hem de kendi hayallerimizle. Bursaspor geçmişte yalnızca iki kez beş maç üst üste galip gelebildi. Birincisi: LigA’ya düştüğümüz yıl. İkincisi: LigA’dan Süper Lige yükseldiğimiz yıl. Bir de 90’lı yılların başında altı maçta topladığımız on altı puanı anımsıyorum. Başka da böyle bir başarı söz konusu değil. Başarının doruklarını hayal edip, başarısızlıkların en dibinde dolaşmaksa hepimizin sinirlerini harap ediyor.
Gerçekten Bursaspor’dan ne beklemeliyiz? En gerçekçi olanı, geçmiş kırk dört yılda ne yaşadıysak yine onu beklemektir diye düşünürsek; içimizi bir karamsarlık kaplıyor. Yok artık daha başarılı olacağız desek; gerekçe bulmakta zorlanıyoruz.
Baksanıza; geçen yıl yönetim kurulu üyelerimiz kavga etti. Kavga Emniyet’te bitti. Yönetimin asbaşkanı, başkanı istifa ettirip koltuğuna oturmak için elinden geleni ardına koymadı. Futbol takımı oyuncuları alacaklarını ileri sürüp antrenmana çıkmadı. Kavga edenler yönetimden istifa etmedi. Teknik Direktörümüz “Bursa’ya gelip berabere kalan rakiplerimiz sevinerek dönecekler .” dedi. Bursa’ya gelip de sevinmeden dönen neredeyse hiç bir rakibimiz olmadı. Bu arada yönetim değişti. Üst sıraları hedefleyen takımımız dokuz maçta yedi puan toplayınca hoca gitti. Yerine başka bir hoca geldi. Hocayı şehir sevmedi. Sevmemek ne kelime, seyirci ilk ve her fırsatta hocaya küfür etti. Sinirler bozuldu. Takım tekrar tekledi. Devre arasında transferler yapıldı. Transferlerin hiç biri yeterince, biri dışında diğerleri ise hiç, başarılı olamadı. “Haydi,eskileri sen almadın, bu aldıkların neyin nesi hoca?” diyenler teknik direktörü protesto etti. Takım zar zor maç kazanıp, Rize, Manisa ve Kasımpaşa’nın yeterince puan toplayamaması sonucunda otuz sekiz puan toplayarak ligde kaldı.
Neyse küme düşmedik bari! diyerek rahatladık kimbilir kaçıncı kez... Sonra on iki futbolcu gitti.. Boykotçusunu, patlayamayanını, en işe yarayanını, en beğendiğimizi, en beğenmediğimizi, kaptanımızı, hiç forma bulamayanını, kulübenin gediklilerini, en şişmanını, en karakterlisini, en beyefendisini, hiç oynamayanını, en çok oynayanını, en çok gol atanını, hiç gol atamayanını, hepsini gönderdik. Yerlerine on bir tane yeni transfer yapıldı. Hazırlık karşılaşmalarında kimileri hakkında olumlu fikirlere sahip olduk, kimileri içimize sinmese de “bakalım, görelim” dedik. “Uyum sorunu” dedik. Geçen yılın “hiç” beğenilmeyen iki yabancısı bu sene de takımda kaldı. Takımın beyni dediğimiz oyuncu takımın tesislerinde yapılan gazozuna maçta kırmızı kart gördü. Maçın Bursalı hakemi olayı raporuna yazdı. Disiplin Kurulu futbolcuyu tedbirli olarak disiplin kuruluna sevketti. Büyük olasılıkla iki hafta oynayamayacak. Bütün bunlar yönetim kurulu ve belediye başkanının gözleri önünde oldu.
İçimizde bir umut. Ankara deplasmanındayız. Çocukluğumda sempati duyduğum, sonra da üniversitesini bitirdiğim Hacettepe ile oynuyoruz.
Cumartesi akşamı tribünde maçı izliyor olacağım.Güzel şehrin güzel insanları Bursaspor ile sevinmek istiyor. Artık onlar bu sevinci onlara çok görmeyin , lütfen!
Tonguç AKKUŞ
Ankara, 21 Ağustos 2008