Geçen yıl lige Denizli deplasmanında başlamış, ardından da Bursa’da Galatasaray ile oynamıştık. Her iki maçta da Bursaspor güzel futbol oynamış, hiç gol atamamış; Denizli’den golsüz beraberlikle dönmüş, Galatasaray’a çok üstün bir oyun sergilemesine rağmen tek golle yenilmişti.
Bu yıl ise; Hacettepe deplasmanından galibiyetle gelindi. Seyircisiz maçta Gençlerbirliği’nden üç puanı iki golle aldık. Geçen yıl beş puan kaybettiğimiz ilk iki maçta, henüz puan kaybı yaşamamanın mutluluğu içindeyiz. Bu altı puanı elde ederken herkesin kabullendiği gerçek de, Bursaspor’un çok da iyi bir futbol oynamadığı yönünde.
Sorumu işte bu noktada sormak istiyorum: İyi oynayıp puan kaybetmek mi? Yoksa kötü oynayarak puan kazanmak mı?
Deveye sormuşlar:
- Yolun yokuşunu mu, inişini mi seversin?
- Şunun düzü yok muydu yahu? Demiş...
Tabii ki, ideal olanı iyi futbol oynayarak puan kazanmaktır da... Ama maalesef hayat o kadar ideal değil. Geçmiş sezonlarda, iyi futbol oynayarak kötü sonuçlar almanın sıkıcılığını bilen biri olarak; kötü oynarken puan kazanmanın ne kadar önemli olduğunun üzerinde basa basa durmak istiyorum.
İşin bir yönü bu. Diğer tarafta ise şu var: İki haftada yendiğimiz Hacettepe ve Gençlerbirliği bu maçları kazansa; çok iyi oynayarak mı kazanmış olacaklardı? Henüz sezon başındayız ve daha hiç bir takım üst düzeyde form tutmuş değil. Maçları televizyondan izlemeye çalışıyorum. Bırakın takımları, henüz tek tek oyuncular bile istenen form düzeylerini yakalayabilmiş değil. Belki de bu yüzden lig başlarında puan toplamak, lig sonunda puan toplayabilmekden daha kolay. Bunun için de bu olanak sonuna kadar değerlendirilmeli ve toplanabildiği kadar puan toplanmalı. Hep dediğim bir şey var: Lig sonu matematiği bizim bildiğimiz matematiğe benzemez. Matematik bizim bildiğimiz matematik iken olabildiğimiz kadar yukarılarda olmak, bir gerekliliktir.
Gelelim takıma: Antrenmanlarda, soyunma odalarında tam olarak neler olduğunu bilmiyoruz. Ama bildiğimiz şu: Bursaspor defansında gerçek işi kanat müdafaası olan oyuncular forma giymedi. Bu hafta da solda Veli Acar ile sağda İbrahim Öztürk görev aldılar. Bu yüzden de Bursaspor kanat organizasyonları yapmakta zorlandı. Kanat organizasyonu olmayınca yeterince orta yapılamıyor. Bu da oyun içinde Adriano Magrao gibi bir oyuncuyu gereksiz hale getiriyor. Bursaspor böyle oynamaya devam edecekse Gökhan Güleç’i sahaya sürmek durumundadır. Bunun yanı sıra gördüm, ki herkes Sercan Yıldırım'ı göklere çıkartıyor. Geçen hafta Sercan Yıldırım'ın oyununa dikkat çekmiş, gazetelerde oyununa az not verilmesine şaşırdığımı söylemiştim. Gol atmak işte böyle birşey. Tabelaya bakıp yazı yazanlar, not verenler utansınlar. Gökhan Güleç’in ve Sercan Yıldırım’ın patlayıcı ve defans arasına sızmaya yönelik oyun anlayışları, Bursaspor’un verim alması açısından da çok önemlidir. Bizim bu gördüklerimizi Samet Aybaba’nın da gördüğünden eminim. Hazır söz hocaya gelmişken. Bu kadar sinirlilik ve tepkisellik hocaya hata yaptıracaktır. Ona buna kızıp celallenmek, oyuncu değiştirmek, anında tepki vermek hata yapmanın ön koşuludur. Benden söylemesi. Kazanırken herşey iyi güzel de, takım içinde bazı sorunlar olduğu da kesin. Neyse, gün olur bunlar da ortaya çıkar.
Ben kazanırken söyleyeyim de... Kaybederken nasıl olsa bir koro bunları yüzüne haykırır.
Yıllar sonra lider olmanın keyfini çıkarmak çok güzel... Umarım sürekli yukarılarda oluruz.
Tonguç AKKUŞ
Ankara, 1 Eylül 2008