Bursaspor takım olma yolunda. Sahadaki takımda ilk gözlemleyebildiğimiz bu olgu idi. Oyuncuların hiçbiri kendisi için oynamadı. Her zaman bireysel oynadığından şikayetçi olduğumuz Volkan Şen de buna dahil. Yalnız Volkan Şen ile ilgili gözlemim de şudur: Volkan Şen takımdaki teknik direktör değişikliklerinden sonra bir kaç maç için hep iyi olmuştur. Sonra da yine etkisiz, bencil futboluna geri dönmüştür. Umarım bu kez öyle olmaz.
Ertuğrul Sağlam takımla geçirdiği beş günde oyunculara bazı şeyleri iyi anlatmış. Futbolun takım oyunu olduğunu, gol yendiğinde ve atıldığında aslında gol yiyenin ve atanın takım olduğunu Bursasporlu oyunculara iyice işlemiş. Takımın defans ve orta saha kurgusu fena değildi. Fenerbahçe takımı, Bursaspor yarı sahasına girmekte ve Bursaspor kalesine ulaşmakta çok zorlandı. Organize atakla Bursaspor kalesine neredeyse hiç gelemediler. Bursasporlu oyuncuların alan ve adam paylaşımları çok iyiydi. İlk adam paylaşımı hatasında gol oldu. Daha önce bu golleri attığını çok gördüğümüz Selçuk Şahin’i bir an gözden kaçıran savunmamız, ilk yarının son dakikalarında topu ağlarımızda görüverdi.
İkinci yarıdaki Bursaspor, ilk yarıya oranla daha da iyiydi. Bu iyiliğin sebebi Fenerbahçe’nin golü atarak istediğini alması ve dolayısıyla oyunu Bursaspor’un oynamasına izin vermesi miydi, yoksa Bursaspor’un sonucu kabullenmeyerek Fenerbahçe’ye kafa tutması mıydı? Bunu yorumlayabilmek gerçekten zor. Ne söylersek söyleyelim spekülasyondan öteye de geçmez.
Dün Fenerbahçe’ye gol pozisyonu vermedik. Ama gol pozisyonu da üretemedik. Bir tek Sercan Yıldırım’ın ara pasına Mustafa Sarp’ın kaleciyle karşı karşıya pozisyonda dışarıya vurduğu top var. Bunun dışında hiç pozisyonumuz yok.
Bir yandan şöyle irdelemeler yapabiliriz: Bursaspor’un bazı ikilileri iyi çalışıyor: Ömer Erdoğan ve İbrahim Öztürk; Ozan Has ve Mustafa Sarp. Bazı ikilileri idare ediyor:Veli Acar ve Volkan Şen. Bazı ikilileri ise çokça aksıyor: Yenal (Keçeli) ve Romaschenko; Gökhan Güleç ve Sercan Yıldırım. Öncelikle bu oyunculardan hangileri ile yola devam edileceğinin bir an önce belirlenmesi lazım. Kenarda oturanlar, transferi düşünülenler de ortaya konunca karar konusunda çabuk davranmak gerek. Zuniga’dan söz bile etmiyorum. Ona bu takımda yer olmadığını sanırım Ertuğrul Sağlam da artık biliyordur.
Bir de, dün gece verilmeyen bir penaltımız vardı. Ceza sahası içinde Deivid’in topla elle oynamasına hem orta hem de yan hakemin seyirci kalmasına şaşırmadım. Fenerbahçe ile Cüneyt Çakır’ın barıştırılması maçında böyle bir şeyin olması çok normal. Benim normal bulmadığım ise bu konuda hiç ama hiç kimsenin ses çıkartmamış olması. Maçta, Ertuğrul Sağlam, penaltı verilmeyince yedek kulübesindeki su şişesine bir tokat attı. Ve her şey onunla kaldı. Maç (1-0) idi. Penaltı ve Deivid’e sarı kart es geçildi. Maçtan sonra bu konuda kimsenin tepki verdiğini görmedim. Hatta bugünkü gazetelerin çoğunu da okudum. Bu konuda yazılmış bir satıra bile rastlamadım.
Ama bu işler hep böyledir. Üç takım açıkça kollanır. Bu üç takımdan ikisi çok daha fazla kollanır. Diğer iki takımdan birine yapılan iyilikler konuşulur. En sonda kalana yapılanlar ise konuşulmaz bile.
Ne dersiniz? Türkiye’de doğan her çocuk Fenerbahçeli doğar lafı yakışıksız bir yakıştırma mıdır yalnızca?
Tonguç AKKUŞ
Ankara, 8 Ocak 2009