Radyo başında Eskişehir maçını dinlerken heyecandan şekilden şekile girdik. İki golün rahatlığı ile başladığımız ikinci yarıda, herşey yolunda giderken yediğimiz golle, son otuz dakikada adeta saniyeleri saydık. Otuz dakikanın bin sekiz yüz saniye ettiğini hesap ederek biliyorduk zaten. Ama bu gerçeği bu kez sayarak öğrendik.
Maçın ardından, Galatasaray maçında yaptığımız şeyi bu kez Eskişehirspor’un yapmasını, o heyecan ve stres altında, “ilahi adalet” diye yorumladım yorumlamasına ama, içime sinmeyen bir şeyler de vardı. İlahi adalet diye yorumlamaya çalıştığım şey, vicdanımda bir rahatsızlık yarattı. Öyle ya, Galatasaray maçında olan bir adaletsizlik, niye Eskişehir maçında yerini bulsundu ki? Eskişehir’in ne suçu vardı da Galatasaray- Bursa maçındaki bir adaletsizliğin bedelini onlar ödeyecekti? Akşama kadar bu soruya cevap bulmaya çalıştım.
Akşam üzeri yayıncı kuruluş Trabzon – Galatasaray maçından önce Eskişehir-Bursaspor maçının özetlerini yayınladı. Maçın ardından Ertuğrul Sağlam’ın maç hakkındaki görüşleri ile beni rahatsız eden “İlahi Adalet” kavramı ortadan kaldırdı.
Ertuğrul Sağlam “futbolun cilvesi” diyordu. Çok da haklıydı. Yaşanan ve karşılaşılan her haksızlıkta ve şanssızlıkta tanrısal bir karşılık ve destek aramak yerine, futbolun kendi doğası içinde ve kendi dinamikleriyle yorum yapmak daha akılcı bir çaba olurdu. Bu stresi radyo başında yaşayan ben, stresi ve sorumluluğu saha kenarında ve olayın içinde yaşayan Ertuğrul Sağlam kadar serinkanlı yorumlayamayışıma üzüldüm. Taraftar olmak ile profesyonel olmak arasındaki fark, “ilahi adalet” ile “futbolun cilvesi” arasındaki fark kadar büyük, demek ki...
Maçtan sonra Eskişehir’deki maçı tribünlerden izleyen arkadaşlarımla telefonda konuştum. Çok mutluydular. Onlardan takımın düzeni hakkındaki bilgileri aldıkça şaşkınlığım arttı. Tuna Üzümcü sağbek, Veli Acar sol açık, Ali Tandoğan sağ açık oynadı deyince iyice şaşırdım. “Ya Kemal” dedim. “Çok kötüydü” dedi Güven. “İvankov?” “Birkaç iyi top çıkardı ama yediğimiz gol tam bir İvankov golüydü. Attığımız goller tamamen şans golleriydi. İlk yarıda Bursaspor çok kötüydü. İkinci yarıda güzel oynadık ve güzel pozisyonlar yakaladık ama onlar da gol olmadı. Shin bu takıma umduğumuzdan çok daha faydalı olacak”
Yılların Bursasporlusu olarak; Eskişehir ile yıllardır güzel bir rekabet yaşarız. Çocukluk yıllarımın kavgalı, döğüşlü, küfürlü, taşlı, sopalı rekabeti son yirmi yıldır yerini centilmenlik ve karşılıklı sevgiye bıraktı. Maçtan önce ve sonra yaşanan sıcak dostluğun, maç sırasında kıyasıya mücadeleye dönüşmesinden gurur duyduk. Sahanın dışında dostluk, içinde ise sonuna kadar mücadele. Olması gereken de bu değil mi zaten?
Bu hafta oynanan maçlar sonunda ligdeki takımlar üçe ayrıldı. En başta şampiyonluk için yarışan beşli grup. En sonda küme düşmemek için uğraşan dokuzlu grup. Ve ortada şampiyonluğa ve düşmemeye aynı uzaklıktaki “tasasız” grup. Gönül isterdi ki elimize gelen fırsatları tepmeyelim ve bugün en üstteki grupta bulunalım. Lige değişik bir renk katalım. Ama alttaki dokuzlu can pazarında olmamak da önemli bir şey.
Renk demişken: Bu lige katacağımız rengin bittiğini düşünenler varsa: Bu hafta Fenerbahçe maçında lige çok değişik renkler katabileceğimiz unutulmasın. Bu hafta lig yeniden başlayabilir. Hedef ligi altıncı bitirmekse, bu hafta alacağımız sonuç bize lig beşinciliğini bile getirebilir.
Neyse! Yeni hedefler koyup futbolcu kardeşlerimizin gözünü korkutmayalım. Boşuna gerginlik yaratmayalım şimdi.
Tonguç AKKUŞ
Ankara, 16 Mart 2009