Bir Alman atasözü vardır.(Ende gut, alles gut) Sonu güzel olan herşey güzeldir. Bu atasözü, aslında iyi gitmeyen işlerin sonu iyi geldiğinde söylenir. İyi bir sonucun, işlerin iyi gitmediği süreçlerin sonunda gelmesi durumunu anlatmak için söylenmiştir. Ve aslında Bursaspor Fenerbahçe maçını da açıklayan bir sözdür.
Maç başlamadan önce hepimiz bu maçtan çok umutluyduk. Aynı sezon içinde dört kez yenildiğimiz bu rakibe, zihinsel olarak çok iyi hazırlanmıştık. Maçın başlaması ile birlikte gelen gol, bütün umutlarımızı tüketmeye yetti. Kendi kendime “Bıktık artık ya! Yenil yenil nereye kadar?” diye söylendiğimi hatırlıyorum. İlk yarı boyunca oynadığımız futbol Bursaspor’u sevenlere umut vermekten çok uzaktı. Hele geri pas yapma merakı yüzünden atlattığımız tehlikeler ve Semih Şentürk’ün kaçırdığı gol pozisyonlarından biri gol olsa, bugün şu anda çok farklı şeyleri konuşuyor olabilirdik.
İkinci yarıya başladığımızda oynadığımız futbol, hala kısır bir futboldu. Yana ve geriye yapılan paslar heyecanımızı bitiriyordu. Bir türlü oyuna hakim olamayan Bursaspor, dakikalar tükendikçe umudumuzu da tüketiyordu. İkinci yarının ortalarına doğru yapılan doğru değişikliklerle, Bursaspor yeni bir nitelik kazandı. Takımda kanat oyuncusu olarak oynayıp bir kez olsun orta yapamayan Veli Acar’ın yerine Romaschenko’nun girmesi; Lugano ile adeta ölümüne boğuşan Shin’in yorularak Gökhan Güleç ile yer değiştirmesi; Bursaspor’un oyun karakterinin değişmesine olumlu katkı yaptı. Romaschenko’nun topu tutarak olumlu paslar yapması ve Gökhan Güleç’in hırslı oyunu Bursaspor’un hücum etkisini arttırdı. Yaklaşık yetmişinci dakikadan sonra Bursaspor skor aramaya başladı. O andan sonra, ekran karşısında ve tribünlerde hop oturup hop kalkmaya başladık. Rakip sahada çoğalmaya başlayınca oyunun rengi de birdenbire değişiverdi. Romaschenko’nun olumlu pasları ile Sercan Yıldırım devreye girip klasını konuşturmaya başladı. Şurası da bir gerçek: Sercan Yıldırım istekli ve hıslı oynayınca karşısında değil bir tane Lugano, yanında bir de Edu olsa boş. Lugano ile Edu’yu kaç kez birbirleri ile çarpıştırdı, saymak bile mümkün olamadı. Son on dakikada dalga dalga Fenerbahçe kalesine giderken en azından beraberliği kurtaralım diye düşünmeye başladık. Sercan Yıldırım ile kaçırdığımız birkaç pozisyondan sonra, Romaschenko’nun serbest vuruşundan seken topun Tuna Üzümcü’nün önüne düşmesi, biraz da şansın yardımıyla beraberlik golünü getiriyordu. İşte o andan sonra Bursaspor tüm riskleri alarak galibiyet için Fenerbahçe kalesine gitmeye başladı. Risk almanın doğal sonucu olarak Fenerbahçe de bir kaç pozisyona girdi. Ancak bu gayretlilik son dakikada bir penaltı (bence penaltıydı) pozisyonunun doğmasına yol açtı. İvankov’un çelik gibi sinirleri bu son dakika penaltısının gole çevrilmesini sağlayınca hepimiz çok sevindik. Başımız gerçekten göğe erdi.
Maçtan önce Ali Tandoğan ve Volkan Bekiroğlu’nun yokluğunun takıma olumsuz etki yapacağını düşünüyorduk. Ancak onların yerine oynayan Tuna Üzümcü ve Mustafa Keçeli, her iki oyuncunun da eksikliğini hissettirmediler. Şu gerçek de görüldü ki Veli Acar’ın bu takıma hiç bir faydası yoktur. Bu noktada irdelenmesi gereken, Veli Acar’ın yetersizliğinden çok Romaschenko’da ki istikrarsızlıktır. Bir futbolcu niye bu kadar uçlarda yer alır? Ya çok iyi oynuyor ya da çok kötü. Buna bir çözüm üretmek gerek.
Kötü başlayıp kötü süren; maçın sonlarına doğru yaptığımız kıpırdayışla gelen sonuç, herşeyin unutulmasına yol açtı. Sonu iyi biten herşey güzeldir. Ancak unutlmamalıdır ki kötü başlayan, kötü süren herşey, her zaman bu kadar iyi sonuçlanmaz.. Bu maçın ilk altmış dakikası çok iyi analiz edilmelidir.
Sonu güzel olan herşey güzeldir. Ama bir şartla: Aksayan taraflar görülmeli, alınması gereken tedbirler alınmalıdır.
Tonguç AKKUŞ
Ankara, 23 Mart 2009