Babamın lafıdır bu, "yaş kırk oldu mu dikkat etmek gerek, yoksa 'kırk-tırt' ona göre" derdi.
Siz canınız sıkılınca ne yaparsınız bilmiyorum ama ben yiyorum, hem de fena halde yiyorum, sanki öç alır gibi, birilerine inat, "madem öyle işte böyle" dercesine tıkınıyorum.
E tabii olan da aldığım kilolara, kolesterolüme, asansöre dönen tansiyonuma ve bu koca gövdeye oluyor tabi…
Yaklaşık dört yıldır kaynağını ve sebebini belirleyemediğim bir sol kulak çınlamasıyla cebelleşiyorum. Son günlerde çınlamanın Mhz'i arttı sanki. Eskiden sadece acıktığım zamanlar hissederdim, şimdi sürekli ve şu anda bile çınlama yankılanıyor. Hele ki başımı sağa doğru sert bir şekilde çevirmeyeyim, "of aman of" kireç mi var boynumda, yoksa beynimdeki sol lobun içinde çanlar mı çalıyor, bilmiyorum.
Bunların hepsi de 40'ından sonra ortaya çıkan arızalar. Arabaların şasi numarası ve üretim tarihi eskidikçe sorunlar da baş gösterir ya, aynen öyle…
Ben de kırkımı devirdikten sonra, önce sol dizimdeki (basketbolculuktan kalma) arıza nüksetti. Yılda bir kere ağrı yapan belim, önceki yıl altı, son yıl ise üç ayda bir hava kaçırmaya(!) başladı. Gözlerim küçük nesneleri seçemez oldu…
Bir de üstüne üstelik geçen yaz akciğerimi üşütmekten su toplama sorunu yaşadım ki, travması hâlâ devam etmekte…
Cahit Sıtkı Tarancı'nın 35 Yaş Şiiri'nde yazdığı gibi de değil, zira yolu yarıladım ve inişe bile geçtim artık. Ne diyordu üstat Tarancı şiirinde:
şakaklarıma kar mı yağdı ne
benim mi Allahım bu çizgili yüz
ya gözler altındaki mor halkalar
neden böyle düşman görünürsünüz
yıllar yılı dost bildiğim aynalar
neylersin ölüm herkesin başında
uyudun uyanamadın olacak
kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında
bir namazlık saltanatın olacak
taht misali o musalla taşında
Geçen gün, rahmeti Mehmet Özman ağabeyimizin cenazesinden döndükten sonra TKM'nin tuvaletine girdim. O sırada aynaya bakıp yüzümü dikkatle incelediğimde sol gözümün altının mor olduğunu fark ettim.
"Ne bu, birinden yumruk mu yedim?" diye sorgulayıp, duruma anlam katlamaya çalıştıysam da sonucu anlayamadım.
Birkaç gün sonra, İnSanat üyesi arkadaşlarımızdan hemşire Ümran Durmuş o halimi görünce, meslek deneyimini de kullanarak, "Aman hocam tansiyon sorununuz olabilir. Kılcal damarlarınızda kanama yapmıştır, ondan olabilir o morluk, hemen bir tahlil yaptırın!" diyerek beni uyardı.
Eve gidip de tansiyonumu ölçtürdüğümde büyük 13, küçük tansiyon 9'u gösteriyordu.
Ve ertesi gün mahallemizdeki sağlık merkezinden ayrıntılı bir tahlil yaptırmak kaçınılmaz oldu.
Sonuç: Şeker normal, üre normal, kan normal (trigliserid biraz yüksek) hormonlar normal çalışıyor, tansiyon da normal…
Şimdilik korkulacak bir durum yok, doktorun önerisi: Bol bol yürüyüş yapın ve yediğinize dikkat edin (yani diyet)
Eee, bu gözümdeki morluk da neyin nesi?
Rocky Balboa'nın Bursa şubesi gibi dolaşmak pek de parlak değil yani…
Gözümün morluğunun nedenini hala çözebilmiş değiliz.
Kırk merdiveni kırklıyalı epey bir süre oldu.
Allahtan sigara yok bende ama ne fark eder, etrafta herkes fabrika bacası mübarek. Pilip Morris'i zengin etme yarışı alabildiğine sürüyor. İçmediğim sigaranın zehrini sayelerinde ben de soluyorum.
İyi ki yürümeyi seviyorum. Bol bol yürüyorum, da can sıkıntıma nasıl bir çözüm bulacağım bilmiyorum. Kilo verebilmem için (ayıptır söylemesi 105 kg'yım boyum uzun olduğu için anlaşılmıyor) özellikle gece yemeklerine son vermem gerek ve yememem lazım. Yememem için mutlu olmalıyım.
Mutlu olmak mı?
Nasıl?
Nasıl mutlu olunur yahu!
Anımsıyorum, gençlik yıllarımda mutlu olduğumda zayıflardım. Özellikle âşık olduğum zamanlar, yemeden-içmeden kesilirdim. Sanki mutluluk beni doyurur hiç açlık hissetmezdim.
Oysa şimdi, âşık olmak ne kelime, can sıkıntısı sarmış dört bir yanımı. Yiyorum, tıka basa. Ekmeği kestim ama pilav veya makarna buldum mu aman Allahım nasıl dururum yemeden(!)
Hele pazar günleri bizde Arnavut böreği günü vardır ki, ıspanaklı ve pırasalı börek...(bugün pazar mesela gelsin börekler;-)
Aman, aman, aman… Canımın sıkıntısı filan bahane işte o an!
Yemesi güzel de, ya sonrası…
Yaş kırk-tırt!
Babam haklı…
Doktor da haklı…
Bu yaşlar tehlikeli yaşlar, adamı fena haşlar…
Bir şiir daha:
Acelesi Olan Önden Buyursun
bu gece hava ölmek için çok güzel
ölmek, hani toprağa gömülmeden önce yıkanıp
ardından kefenlenme var ya ondan
gökyüzünde yıldızlar ışıldıyor
rüzgar sert esiyor, dudakları çatlatıyor bu gece
caddelerde kimse yok, yollar boş, bomboş
hava ölmeye müsait, ölüp gitmeye,
dertlerden, sorunlardan, sıkıntılardan ve
düşmanlardan kurtulmaya
benim mücadele edecek gücüm var hâlâ
hava varsın ölmeye uygun olsun
acelesi olan varsa önden buyursun!
(4 Kasım 2001)
Not: "Hastalık hastası mı oldum?" diye düşünürken, BŞ Bld. Şehir Tiyatrosu Moliere'in Hastalık Hastası oyununu sahneye koymaya başladı. Cuma günü de galası vardı. Deli İbrahim'den sonra bu yıl Şehir Tiyatrosu'nun ikinci büyük yapımı, kostümleri, müzikleri ve elbette oyunculuklarıyla, cıvıl-cıvıl fıkır fıkır bir oyun ortaya çıkmış. Herkese tavsiye ediyorum.
22.02.2009 11:53:43, Suat Oktay Şenocak
Bu yazı 3128
kez okunmuştur.
Sitedeki yazılardan yazarların kendisi sorumludur; site yönetimi
yazılardan sorumlu tutulamaz.
Bursaspor için internet üzerinde hazırlanmış ilk
internet sitesi "Bursaspor. net" Grup ÇEYNÇ Tarafından
Hazırlanmaktadır...
Sitenin alt yapısı ve yazılımı Profornet tarafından
sağlanmaktadır.