Sıfıra sıfır, elde var bir… Bursaspor’un şampiyonluğa dansını izlemeye hazırlamışken kendimizi, yoklar valsının orta yerinde buluverdik. Maç öncesinde seyircinin tezahüratları eşliğinde ısınma hareketleri yapan futbolcuları izlerken fark ettik ki takım şampiyonluğun havasına tam olarak girmiş. Ama maç başlayınca görülen ise, takımın şampiyonluğun yalnızca havasına girmiş olduğuydu. Maç boyunca bir şampiyona yaraşır hiçbir şey izleyemedik. Bir hava, bir kurum… Hepsi o… Geriye kalan yedi maçı da böyle oynarlarsa alacakları şey de havadır zaten.
Şimdi ilk paragrafta yazdıklarımızı biraz daha açalım. Futbol, karşı takımın kalesinden içeri top atma temelinde oynanan bir oyundur. Daha da açık yazacak olursak; futbolda golün atılabilmesi için topun kaleye vurulması gerekir. Bursaspor’un kaleyi bulan ilk şutu atıldığında ekrandaki maç saatine baktım, 56. dakikayı gösteriyordu. Bu bile dünkü maçı anlayabilmek için yeterli.
Futbolcu kardeşlerimiz anlaşılan o ki, kendilerini havaya iyi kaptırmışlar. Dün şampiyonlar liginde de maçlar vardı. Bu çakışmayı tesadüften öte, bir gerçeklik zannettiler herhalde. Bizim futbolcular kendilerini şampiyonlar liginde şampiyonluğa oynuyor gibi düşünüyorlar sanırım. Onları uyarmak bizim görevimiz. Bursaspor Türkiye ikinci liginde şampiyonluğa oynayan bir takımdır. Öyle Lig A falan deyince bizim futbolcular şaşırdı. Lig A denen şeye eskiden Türkiye ikinci ligi denirdi. Şimdi olabilirse Bursaspor’un alacağı şampiyonluk ikinci lig şampiyonluğudur. Kimse şaşırmasın. Tamam önemlidir. Hatta bir başarıdır da… Ama kimse olduğundan daha büyük göstermeye de kalkışmasın.
Hava almak dedim de: Artık elde kalem çeteleler tutulmaya başlandı. Önümüzdeki yıl takımda kim kalacak, kim gidecek bunların hesapları yapılıyor. Yapılmak zorunda. Önümüzdeki sene de bu takımda kalmak isteyenler varlarını, yoklarını bu formaya vermek zorundalar. Varlarını yoklarını ortaya koymayanlar, kendilerini önümüzdeki sezon bir başka forma ile Lig A (Türkiye 2. Ligi) mücadelesinin içinde bulacaklardır. Hiç kuşkuları olmasın.
Serkan Reçber iyice uçmuş. Ufacık bir direniş, karşısında mücadele eden bir rakip görünce yerlerde sürünüyor. Her pozisyonda hakeme söyleyecek bir şeyi de nereden buluyor anlayabilmiş değilim. Anlaşılan bir maçlık kesik işe yaramamış. Serdar Kurtuluş iki maç oynayıp takımda yer buldu ya, huzura ermiş. Başka bir şey yapmasına gerek olmadığını düşünüyor ki sahada gezindi durdu. Ben İbrahim Dağaşan’dan çok daha iyi işler yapmasını bekliyorum. Burak Akdiş’in ne yapmaya çalıştığını anlayabilmiş değilim. Gol attığı gün golünü attı daha ne istiyorsun diyorlar. Gol atmak tek ölçüt ise, gol atamadığında da eleştirilmeyi hakketmiş demektir. Orta sahada bu kadar güçsüz, yetersiz bir oyun sergilenirken dahi Ertuğrul takımda düşünülmüyorsa; niye alındı ki? Bıraksaydık da Mehmet Önür otursaydı hocanın yanında.
Bir eleştirim de Raşit Çetiner’e: Yaşı henüz yirmi bile olmamış bir oyuncuyu “kurtarıcı” olarak oyuna alıyorsun. Dakikalar seksen beşi gösteriyor. Değişiklik için beklerken iki dakika da top oyunda kalıyor dakika oluyor seksen yedi. Üç dakikada Ömer Kaplan’dan gol yapmasını bekliyorsun. Yazık bu çocuğa... Oyunun sıkıştığı dakikalarda ayağına gelen topa daha rahat bir psikoloji ile vursa, gol yapardı. Ömer Kaplan yetmişinci dakikadan sonra oyuna alınmalıydı.
Sonarsında ise dört dakika uzatma oynandı. Ve Bursaspor maç diye bu dört dakikayı oynadı. Ve bu dört dakikada yakalanan pozisyonlar gol yapılabilirdi de… Ama o pozisyonlar gol de olsa, burada bu satırları okurdunuz.
Umarım, bir rüya kâbusa dönmez...
29.03.2006 00:00:40, Tonguç Akkuş
Bu yazı 3740
kez okunmuştur.
Sitedeki yazılardan yazarların kendisi sorumludur; site yönetimi
yazılardan sorumlu tutulamaz.
Bursaspor için internet üzerinde hazırlanmış ilk
internet sitesi "Bursaspor. net" Grup ÇEYNÇ Tarafından
Hazırlanmaktadır...
Sitenin alt yapısı ve yazılımı Profornet tarafından
sağlanmaktadır.