Bursa’nın havasından mı suyundan mı nedir bilinmez, bir Bursalı hayatı boyunca en çok bir diğer Bursalı’dan çeker, çektirir!
“Osmanlı, Bursa’dan işte bu yüzden kaçıp başkenti İstanbul’a götürdü!” dedi bir arkadaşım.
Bursalı hemşerilerim belki kızacak ama daha önce (28 Aralık 2008 Pazar) Bursa Hakimiyet Gazetesi Yaşayan Bursa ekinde bir yazıda benzer konuya değinmiştim (meraklısı yazıyı okumak şu linki tıklayabilir: “Bursalı’nın Bursalı’ya ettiği” )
Bakıyorum, Bursa’da değişen bir şey yok!
Geçen akşam OlayTV’de yayınlanan futbol programı Final’i izliyorum. Olay Spor Müdürü Orhan Güney’in sunduğu, usta gazeteci İsmail Kemankaş ile Behytullah Süvat ve Bursaspor’un yeni transferlerinden Adem Koçak’ın konuk olduğu programa, Kulüpler Birliği başkanlığına aday olan Bursaspor Kulübü Başkanı İbrahim Yazıcı telefonla bağlandı. Başkan Yazıcı, seçimler için beni pek de şaşırtmayan açıklamalar yaptı.
Bazı Bursalı hemşerilerimiz, Kulüpler Birliği Başkanı İlhan Cavcav ve tüm birlik üyelerine bir mektup yazmış: “Oyunuzu sakın İbrahim Yazıcı’ya vermeyin!”
Başkan İbrahim Yaıcı’nın iddiası, bu mektubu Cavcav ve tüm Birlik üyelerine yollayan Bursaspor’da hasbelkader başkanlık yapmış bir isim!
Kim olduğunu söylemedi ama akıllara sadece ve sadece iki kişiyi düşürdü Başkan yazıcı…
Bunlardan hangisinin Kulüpler Birliği’ne mektup yazmış olabileceğini ise Bursa kamuoyu da gayet iyi biliyor(muş)…
Aslında kim olduğunun bir önemi de yok. Çünkü bu ilk değil. Daha önce de Egemen Yunusoğlu’nun Kulüpler Birliği’nde görev almasıyla ilgili, adı lazım değil bir saygın Bursalı, İlhan Cavcav’ı bizizat ve şahsen telefonla arayarak, Egemenoğlu’nu birliğe almamasını rica(!) etmiş.
Bu gelişmeler üzerine de deneyimli spor adamı ve yönetici İlhan Cavcav şaşkınlıkla şu ifadeleri kullanmış:
Bu nasıl şehir anlamadım. Her şehirden kendi adamlarına şans tanımamız için telefon açarlar. Bursalılar birbirlerine çelme takmak için arıyor, mektuplar yazıyor!
Ee dedim ya Burası Bursa! En büyük düşmanı yine bir başka Bursalıdır!
İstanbul medyasında bir şekilde (üst düzey) bir yerlere yükselmiş Bursalı hemşerilerimin, kendi ‘kentli’sine yaptıklarına bizzat tanık olmuşluğum vardır! Bunu, uzun metraj filmi çekip vizyona sokarken çok derinden yaşamıştım.
Bursa tarihinde ilk defa biri çıkıp, hem de sıfır bütçe ile onca kösteğe rağmen Bursa ve Bursaspor temalı film çekiyor, vizyona girdiği dönemde internet ortamında, forum alanlarında “Bu filme gitmeyin!” mesajlarıyla kösteğin allahını yapan yine Bursalı kardeşlerimizdi.
Sayın Başkan İbrahim Yazıcı kendisine yapılana kızıyor olabilir, ancak aynı tavrı Bursaspor Kulübü’nün bizim filme yaptığını üzülerek anımsatmak isterim!
Ertuğrul Sağlam hariç!
Onun yeri ayrı. Ama Ertuğrul hoca da yaranamayacak bu kente. Bursa’ya, rüyalarında göremeyeceği şampiyonluğu yaşatan bu adam, bakalım ne kadar dayanabilecek bu duruma!
Ve son olarak Bursalı, Uluslararası İpek Yolu Film Festivali gibi dev bir organizasyonu, yine malum nedenler yüzünden harcarken, BŞ Belediye Başkan Altepe’yi olumsuz etkileyen isimlerin etrafına çöreklendiği, birçok yanlış kararlar aldırıp, saçma sapan organizasyonlara, projelere imza attırdığı anlaşılmıyor mu?
Bir önceki yazımda Altepe’nin etrafındaki isimler arasında “Semih Pala”nın adının altını çizmiştim. Bir başka değerli gazeteci ağabeyim Ahmet Emin Yılmaz, “o yazıdan sonra ne tepki geldi?” diye sordu!
Gülümsedim sadece Ahmet Emin ağabeyime:
Ne tepki gelebilir ki, ne diyebilir ki Semih Pala?
İftira atmadım, yalan yazmadım! Sadece aklıma takılan birkaç soru yönelttim, Bir çok kişinin bildiği ama dillendiremediği gerçeği, biraz daha yüksek sesle dile getirdim, o kadar!
Kendisine yapılan kişisel eleştirilere bile çalıştığı kurumların aracılığı ile yanıt veren biri ne diyebilir ki?
“Olsun, iyidir Semih Pala!” diye ekledi Ahmet Emin Yılmaz yarı alaycı yarı ciddi, “Tanış sen onunla, iki Arnavut onunla iyi anlaşırsınız!”
Bu lafa ne denebilir ki…
Kendi çıkarlarını Bursa’nın üstünde tutan biriyle tanışıp tanışmamanın ne önemi olabilir ki!
Hem biri için “iyi biri” olan bir şahsiyet Bursa için ne ifade edebilir, emin değilim!
Kimi, birilerine, bir siyasi yapılanmaya sırtını dayayarak işin yürütür, (Don Kişot'un yel değirmenleriyle savaştığı gibi) kimi de kalemiyle, deklanşörüyle, fırçasıyla, kamerasıyla “Kentli olmanın önemini” anlatmaya çalışır!
Zor mu bunu yapmak!
Olsun, varsın zor olsun!
Zaten kolay olsaydı şimdiye kadar herkes yapardı.
Sonunda yenilmek de olsa ne fark eder ki, Tıpkı İngiliz düşünür Samuel Beckett’ın dediği gibi:
“Denedin olmadı, yenildin. Olsun, yine dene, yine yenil, daha iyi yenil”
Yazarın notu: Bursalı olma durumu salt bu kentte doğmak değil, doymak kavramını da içermektedir! Yani Bu kentte yaşamak ve kentli olmak bilincine sahip herkes "Bursalı"dır, kanımca!
--
Suat Oktay Şenocak
"İnSanat Sinema Derneği"